
“Gerçeklik nedir?” diye hiç düşündün mü?
Gözlerinle gördüğün şey, ona baktığın andaki bir yansıma mı, yoksa senin algıladığın biçimiyle bir gerçeklik mi? Bir portre çektiğinde aslında neyi donduruyorsun? Modelin yüzündeki ifadeyi mi, o anın ruhunu mu, yoksa o an için senin hissettiğin gerçeği mi?
Felsefeci Immanuel Kant, insanın “şeyi kendinde” göremeyeceğini söyler. Gerçekliği yalnızca zihnimizin kalıplarından geçirebildiğimiz şekliyle algılarız. Yani senin objektifinden çıkan bir portre, sadece senin gerçeğin. O an, ışığın ve modelin bedeninin oluşturduğu bir kesişim; ama asıl fotoğraf, senin gözünün gördüğüyle zihninin ona yüklediği anlamın buluşmasıdır.
Bir portreye baktığında ne görüyorsun?
Bir yüz mü? Bir insan mı? Yoksa bir hikâye mi?
Her kare, insanın zamanla verdiği bir savaştır aslında. Fotoğraf, zamanı bir an dondurur ama o an aslında geride kalmış bir gerçekliktir. Peki ya sen? Çektiğin fotoğrafla zamanı yenen misin, yoksa zamanı kaçırmaktan korkan biri mi?
Jean-Paul Sartre’ın varoluşçuluğu bize der ki: “Varlık, bir ‘öz’ taşımaz; insan kendini tanımlar.” O hâlde portre, modelin sana bıraktığı bir boş tuvaldir. Sen o tuvale ne yüklüyorsun? Bir acı mı? Bir neşe mi? Yoksa sadece sessizce bir bakış mı?
Biraz daha derine inelim. Eğer fotoğraf bir an’ı donduruyorsa ve o anın içinden bir anlam çekiyorsan, peki o an’ın dışında kalan sonsuz olasılıklar nereye gider? O ışık bir daha aynı şekilde düşmez, o yüz bir daha aynı ifadeyi taşımaz ve sen, bir daha aynı gözle bakamazsın.
Aslında fotoğraf, kaybolmuş bir geleceğin en saf yansımasıdır. Hem var olanı gösterir hem de asla geri getirilemeyecek olanı. Öyleyse gerçeklik, senin bakışınla o an arasında doğan ve her çekimde yeniden var olan bir yanılsama mıdır?
Belki de tüm mesele şu:
Fotoğraf makinesi bir araçtır, insan ise bakışıyla varlığı yeniden yaratır. O zaman insan sadece çeken değil, oluşturan değil midir? Ve bu oluşumun ölümsüzlüğü, aslında senin varoluşuna karşı verdiğin bir cevaptır.
Bunu bir portre çekimi sırasında düşün. Bakış açının her şeyi nasıl değiştirdiğini fark et. Çünkü gerçeklik, bazen gördüğün değil, neyi görmek istediğindir.